Tom, elinden geldiğinde alçak gönüllü olmaya çalışırdı, fakat her zaman tanıdığı en güçlü büyücünün kendisi olduğunu düşünürdü. Hogwarts'a gelmeden önce, ve büyücü olduğunu öğrenmeden önce, eşyaları asasız hareket ettirebilmiş, istemeden Cisimlenebilmiş, ve bir keresinde yangın bile çıkartmıştı. Hogwarts'taki ilk yılında, Seçmen Şapka daha kafasına değer değmez onu Ravenclaw'a koymuştu. Hiç ders çalışmamasına rağmen tüm derslerden hep tam not almıştı. Kısacası, Tom, kendi sihir gücüne sahip bir büyücüyle tanışmamıştı. Şimdiye kadar...
Karşısında duran kadın, bir asaya sahip olmadan bile Tom'un akıl edemeyeceği büyüleri yapmıştı. Ağzı açık kalan Tom, kan kırmızısı bir ayin cüppesi giymiş olan kadının, kapşonunu çıkarmasını gözledi. Kapşon gözden kaybolduğunda, Tom, hayatında karşılaştığı en şaşırtıcı kadını gördü.
Şirin ve çocuksu bir yüze sahipti. Yüzünün sol tarafı, sağ tarafından alabildiğine farklıydı. Yüzünün sol tarafına düşen saçlar, özensizce dağıtılmıştı, simsiyahtı. Sadece gözünün önüne düşen bir tutam kırmızıya boyanmıştı. Sağ taraftaki saçları ise kumraldı. Özenle taranmıştı, parlıyordu. Kızın sağ bölümü, pembe makyajıyla ve parlayan yeşil gözleriyle tamamıyla bir prensesi andırıyordu. Yüzün diğer tarafı ise, koyu kırmızı ve siyahın ağır olduğu bir makyajla çevriliydi. Kıpkırmızı bir göz sinirle Tom'a bakıyordu. Eli ise havada, Tom'a doğru çevrilmişti.
"Avada Kedavra!"
Gök gürültüsünü andıran bir ses duyuldu. Tom, hayatında böyle bir güç hissettiğini hatırlamıyordu. Kadının elinden çıkan yeşil ışın dalgası öyle büyüktü ki, bir an için tüm ormanın yeşil renge büründüğüne yemin edebilirdi. Yeşil ışık hızla toprağı çürüterek, ve saçlarını uçuşturarak Tom'a doğru ilerlerken, Elisha akıllıca bir hareketle Tom'a bir itme büyüsü uygulayarak, ışının Tom'a isabet etmesini engelledi. Tom, hemen yerden kalkıp Elisha'nın yanına koştu. Lizzie ise artık çığlık atmıyordu. Tom, onu bulduklarında ne hale gelmiş olacağını düşünmemeye çalışarak, son bir kez çuvala baktı. Birden vücuduna bir rahatlama hissi yerleşti. Yangın sönmüştü! Kadının yolladığı lanetin esintisi yangını söndürmüştü demek. Ama hiç birşey farketmiyordu. Üçü de burada ölecekti. Aralarından en acı çekerek ölen Lizzie olacaktı, ama önemli olan üçünün de ölecek olmasıydı. Böylece birbirlerinin arkasından üzülmeyeceklerdi. Bu düşünceden cesaret ve güç alan Tom, son bir kez kadına saldırmak için asasını kaldırdı. Yanında, Elisha'nın da asasını kaldırdığını görebiliyordu. Son bir kez birbirlerine bakıp gülümsediler, sonra asalarını kadına doğrultup aynı anda bağırdılar. "Impedimenta!"
İki asanın ucundan çıkan mavi ışıklar kadına doğru ilerlerken, yarı yolda birleşti, muazzam bir ışık huzmesine dönüştü, ve tüm gücüyle kadına hücum etti. Kadın, elinin kolay bir hareketiyle büyüyü yok etti, ama Tom'la Elisha'nın umutları yok olmadı. İçlerindeki umut ve cesaret hala dinmemişti. Çünkü ikisi de ölmeyi kabullenmişti. Ve cesurca, üç en iyi arkadaş olarak, kötülüğe karşı can vereceklerdi. Bu yüzden kadın elini tekrar kaldırdığı zaman, ikisi de birbirlerine son bir kez bakıp gözlerini kapattılar. Tom, Elisha'nın elini tuttu. Diğer eliyle de Lizzie'nin elini tutmak isterdi, ama kalbi onunlaydı. Artık heyecanla, duyacağı son büyülü sözleri duyup karanlığın içinde kaybolmayı bekliyordu.
"Avada -"
Bir 'fışşt' sesiyle kadının büyüsü yarıda kesildi. Merakla gözlerini açan Tom, kadının karnına bir okun saplandığını gördü. Kadının kan kırmızısı cüppesinde, okun saplandığı yerin etrafında siyah bir leke vardı. Kadın, bir eliyle karnına saplanan oku tutarken, şaşkın bir ifadeyle etrafına bakınıyordu. Tom ve Elisha da kendilerini kurtaran kişiyi arıyorlardı. Kurtarıcı meleklerini görmeyi beklerlerken, bir anda, etrafları onlarca at adam tarafından sarıldı. Ağaçların arasında beliren at adamların hepsinin göğsü ve başı insan şeklindeydi, belden aşağılarıysa bir atın şekline sahipti. Gözleri haince kısılmış, ellerinde yaylarıyla ateşe hazır halde bekliyorlardı. Liderleri gibi görünen irice bir at adam, derinden gelen sesiyle konuştu.
"Mülkümüze gelip burayı kirleten bu üç insanı öldürelim! Öldürelim ki, Ormanımız'a girenlerin ve burayı kirletenlerin ellerini kollarını sallayarak geri dönemediklerini görsünler!"
Elisha kafasını hayır anlamında sallarken, diğer tüm at adamlardan sevinç ve onaylama çığlıkları yükseldi. Hala ismini bilmedikleri kadın, vahşice bir çığlık atarak ağaçlara doğru bir ölüm laneti gönderdi. Yeniden aynı güç dalgası yaşanırken Tom, Elisha'yı tuttuğu gibi ters yöne koştu ve Lizzie'nin bulunduğu çuvalın çok yakınındaki bir yere çekti. Lizzie'yi sallandıran platformun arkasına saklanmışlardı. Bu sırada, at adamlarla vahşi kadın arasında çekişmeli bir savaş çıkmıştı. İki tarafın da çığlıklarını duyabilen Tom ve Elisha, kadın her büyü yaptığında kulaklarını ve gözlerini kapatmak zorunda kalıyorlardı. Çığlık ve patlama sesleri arasında sesini duyurmaya çalışan Tom'un bağırması gerekti.
"ELISHA! BEN ÜÇ DEYİNCE, LİZZİE'Yİ KAPTIĞIMIZ GİBİ GÜNEYE KOŞALIM! TAMAM MI?"
Elisha, "TAMAM!" diye bağırdıktan sonra ikisi de asalarını kemerlerine soktu, ve birkaç tereddütün ardından tekrar savaş bölgesine adım attılar. Bir ok, şimşek gibi bir hızla Elisha ile Tom'un kafalarının arasından geçerek gözden kayboldu. Tom, içinde büyümeye başlayan umut duygusuyla dolup taşmıştı. Kurtulabilirlerdi. Yapmaları gereken tek şey, dikkatli davranmaktı. Tom, Elisha'ya beklemesini işaret etti, ve ardından, koşabildiği kadar hızla koşup, Lizzie'nin üstünde olduğu şenlik ateşinden geri kalan odun parçalarının arkasına saklandı. Arkasına saklandığı kalın odun parçalarının arkasına birkaç ok isabet etti. Rahat bir nefes alan Tom, eliyle alnını sildi. Kadın, tekrar görkemli bir büyü yaparak orman zeminini sarsarken, Tom, bu şansı bir daha yakalayamayacağını düşünerek, at adamlar dikkatini cadıya vermişken harekete geçti.
Asasını kemerinden çıkartıp, kalın odun parçalarına doğrulttu ve bağırdı. "Relashio! Wingardium Leviosa!"
Kalın odun parçaları dört bir yana yığılırken, onların tepesinde bulunan çuval, ikinci büyü sayesinde havada asılı kaldı. Ama havada uçuşan bu kadar ok varken bu güvenli değildi. Tom, hemen büyüyü iptal ederek çuvalın tekrar düşmesini sağladı. Çuval tam yere çakılacakken de, toprak zeminin üstüne atlayıp çuvalın kendi üstüne düşmesini sağladı. Aynı anda üç ok birden Tom'un üstüne geldi, ama görünmez bir kalkana toslayıp kırıldılar. Tom, hemen arkasına baktı. Elisha, cadının heykellerinden birinin arkasına saklanmış, asasını hazır tutmuş, cesaret verircesine Tom'a gülümsüyordu.
Daha da cesaretlenen Tom, doğruldu ve titreyen elleriyle, beceriksizce çuvalın düğümünü çözmeye çalıştı. Birkaç denemeden sonra elleriyle çözemeyeceğini anladı ve asasına davrandı. Bu sırada birkaç ok onlara doğru uçmuş, ama Elisha'nın sağladığı kalkana çarpıp kırılmıştı.
Onları öldürmeye çalışmasalar, Tom, at adamların geldiğine sevinebilirdi bile. Çünkü bu sayede Şeytan Kadın (Tom, ona bu ismi takmaya karar verdi) dikkatini başka bir yere yöneltmişti. Çuvalın düğümünü büyüyle bir kenara attıktan sonra Tom'un elleri daha beter titremeye başladı. Çuval yırtık pırtık ve yanık içindeydi. Asasını yere bırakarak, tereddütle çuvalı açtı, en iyi arkadaşının yüzü göründü, ve Tom'un kalbi acıyla burkuldu.
En iyi arkadaşı tanınmayacak haldeydi. Giydiği kıyafetler yanıp yok olmuş, ortaya Lizzie'nin vücudunu çıkartmıştı. Kollarının, omzunun ve sırtının büyük bir bölümü yanmıştı. En kötüsü ise, yüzünün sol tarafı tamamen yanmıştı. Kıpkırmızıydı, derisi yoktu. Yanaklarındaki etler ve deri o kadar çok erimişti ki, Tom onun dişlerini görebiliyordu. Tom, kolları arasında yatan en iyi arkadaşına bakarken, bir çift mavi göz, acınası bir şekilde ona bakıyordu. Tom, o kadar büyünün ve okların arasında, hiçbir şeyi umursamadan, en iyi arkadaşını sımsıkı sardı. Lizzie acıyla inlerken, Tom, içindeki bir duygunun yok olduğunu hissetti. Merhamet...
Tom, o kadar kinle ve nefretle dolmuştu ki, sadece o kadını öldürmek, en iyi arkadaşına yaşattığı acıların aynısını ona yaşatmak istiyordu. Hiddetten gözünde beliren yaşlar toprağa karışırken, asasını kaptı ve ayağa kalktı. Tom, çizdiği koruma kalkanından çıkarken, Elisha'nın, "Hayır!" diye bağırdığını duydu.
Etraflarındaki savaş bitmek üzere gibi görünüyordu. Ağaçların arasından yeni at adamlar gelse de, Şeytan Kadın'la baş edebilecek güce sahip değildiler. Tom da değildi. Ama o acımasız kadına acı çektirebilmek, uğrunda ölmeye değer bir şeydi. At adamlar, Tom'a sürekli ok atıyorlardı. Ama Elisha sürekli arka tarafta gizlice koruma büyüsü yaparak, Tom'a gelen zararı engelliyordu. Tom, Elisha'nın da verdiği güvenle Şeytan Kadın'ın karşısına geçti. Şeytan Kadın ise, dikkatini at adamlardan çekip Tom'a yöneltti. Kırmızı olan gözü adeta parıldayarak elini Tom'a doğru uzattı. Tom da asasını ona doğrulttu.
"CRUCIO!"
"AVADA KEDAVRA!"
"PROTEGO!"
Tom'un asasından çıkan şeffaf güç ışını, Şeytan Kadın'ın elinden çıkan muazzam yeşil ışınını hafifçe sıyırdı. Yeşil ışık huzmesi hızla Tom'a doğru gelirken, Tom, herşeyin yeşile döndüğünü gördü, ve gözlerini kapattı.. Ardından, yeşil ışık huzmesinin artık kendisine doğru ilerlemediğini gördü. Ve sonra yeşil ışık yok oldu. Kör edici bir ışık çaktı. Orman zemini bu sefer şupheye yer vermeyecek şekilde sallandı.
"Tom! Hadi Tom! Gitmeliyiz! Lütfen!"
Tom, gözlerini açtığında yerde yatıyordu. Bir bulanık şekil onu dürterek uyandırmaya çalışıyordu. Hemen kafasını sallayıp kendine gelmeye çalıştı ve doğruldu. Elisha, yanı başında oturmuştu. Hemen dibinde de, acıyla inleyen, gözlerini kapatmış Lizzie yatıyordu. Etrafına bakınan Tom, neler olduğunu anlamaya çalıştı.
Şeytan Kadın, hareketsiz bir şekilde yatıyordu. At adamlar da öyle. Az önce büyü yaptığı zeminde kocaman bir çatlak vardı. Tom, koşarak asasını aldı, ve Elisha'nın da yardımıyla Lizzie'yi kaldırdı. İkisi, Lizzie'yi omuzladılar, ve ona, herşeyin iyi olacağını (olmayacağını bildikleri halde) söylediler. Ağaçlıkların arasına girmeden önce son bir kez savaş alanına bakan Tom, kalbinin sıkışmasına yol açan bir şey gördü. Şeytan Kadın, yattığı yerde sesler çıkarıp hareket etmeye başlamıştı. Tom, "Çabuk olalım," diye fısıldadı, ve yarı koşar adımlarla güneye doğru yol aldılar. Kısa süre sonra arkalarında kalan bölgede tekrar çığlıklar duyulmaya başladı. Savaş, devam ediyor olmalıydı. En sonunda Hogwarts'ın kapılarına geldiler.
"Orada ne oldu öyle?" diye sordu Tom, bir yandan Lizzie'yi taşımak için çaba gösteriyordu. Elisha, düşünceli bir hale büründü.
"İkiniz de aynı anda birbirinize büyü attınız, ama ben sana koruma büyüsü yaptım. Eminim o cadoloz bunu hesaba katmadı, ve kendi büyüsü kendine çarptı. Sen ise sadece bayıldın."
"Ama, ama," diye kekeledi Tom. Şaşkınlıktan dili tutulmuştu. "Ona bir ölüm laneti çarptı, fakat kıpırdıyor!"
Elisha, kaşlarını çattı. "Tom, onun öldüğünü hiç sanmıyorum. Ve bizi öldürmekten vazgeçtiğini de."
Üçü birden, karanlık okul arazisinden, ışıl ışıl parlayan, beladan tamamen uzak ve sıcacık olan Giriş Salonu'na adım attılar.