Cumartesi, akşamüstü
Hava kapalı, yağmurlu
İsteyen gelebilir [En fazla 2 kişi lütfen]
O kadar çok içmek istiyordu ki Hogsmeade'e giden taş yolda inatçı adımlarla ilerlerken. Bıraksalar oradaki tüm ateşviskisi stoklarını tüketene kadar içebilecekmiş gibi hissediyordu. Tatlı tatlı çiselemekte olan yağmur eşlik ediyordu karman çorman olmuş duygu ve düşüncelerine yol boyunca. O kadar dalgındı ki, şiddetli rüzgârdan korunmak için sarındığı pelerinin kapşonu açıldığında bunu farketmedi, ta ki elleri sırılsıklam olmuş saçlarına değene dek. Okkalı bir küfür yankılandı bomboş yolun çevresine âlelâde dizilmiş tepelerin eteklerinde. İngiltere... Niçin ondan her geçen gün biraz daha nefret etmek zorundaydı ki? Niçin sözde hiç uyumayan ülkede onu cezbedebilecek bir şeyler yoktu? Ya da, niçin Norveç'te okumak varken İngiltere'ye gelmek zorunda kalmıştı? Annesi... Bu düşünce, sol elinde tuttuğu eciş bücüş kağıt parçasını biraz daha sıkmasına neden olmuştu. Yüzünü ıslatmakta olan yağmura yardım etti gözlerinden süzülen bir kaç damla. Yaşamakta olduğu duygu seli az da olsun hafiflediğinde kendini Domuz Kafası'na giden dar sokakta buldu. Adımlarını biraz olsun yavaşlatıp, çiselemekte olan yağmurun son demlerinin tadına vardı bara varana dek. Üzerinde domuz kafası bulunan o tanıdık, eski amblemi gördüğünde durup üstünü başını düzelttikten sonra ağır, tahta kapıyı olabildiğine kuvvetli itti. Yavaş yavaş açılan kapıyı bir süre izledikten sonra içki kokusu ve hafif müziğin harmonisinde sarhoş olmuş mekâna attı adımını. Görünüşe göre, bugün burada olmak isteyen tek kişi kendisi değildi. Duvar dibine terkedilmiş tek boş masaya yöneldi hızlıca. Aksak, tahta sandalyeye oturduğunda bitkin ve sinirliydi.
"Birr adejviskii lüfen!.."
Aksanı karşısında şaşkına dönen garsonun tekinsiz adımlarla masadan uzaklaşmasını muzaffer bir edayla izledi. Tabii ki İngilizce'yi İsveç aksanıyla konuşmayacak kadar iyi biliyordu. Fakat sıkılmıştı İngilizlerin yapmacık tavırlarından, yapmacık dillerinden, yapmacık sevgilerinden ve beş para etmez asaletlerinden. Gerçekten hissettiklerini ve düşündüklerini söylemeyi beceremeyen bunca insanı barındıran bu topraklardan tiksiniyordu. Kendi dilinde konuşmayı, aksansız bir İsveççe duymayı o kadar özlemişti ki... Fakat, artık bu imkânsız gibi görünüyordu. Hâlâ avucunda sımsıkı tutmakta olduğu kağıda kaydı bakışları. Ellerini yavaş yavaş açtığında, tırnaklarının avucunu kanatmış olduğunu farkettiyse de aldırış etmedi. Yer yer kırmızı desenleri ve dağılmış mürekkebiyle elinde tutmakta olduğu parşomendeki yazıyı tekrar tekrar okudu. Oysa ki, her şey biraz olsun parlak görünüyordu, dersten çıkıp yatakhaneye doğru yönelttiğinde adımlarını. Dersler iyi gidiyordu ve mümkün olduğunca yalnız takılıyordu -ki bu sorun çıkarma riskini iyiden iyiye azaltıyordu. Yatakhaneye varıp da yatağının üstünde duran aptal posta güvercininden aldığı bu kağıt altüst etmişti, biraz da olsa düzene girmiş olan düşüncelerini.
Ne anne ama... Masasına gelmiş olan ateşviskisini tek yudumda bitirip garsona bir tane daha getirmesini belirten bir el işareti yaptı. Uzun zamandır ateşviskisi içmediğinden, yakıcı tadın etkisini atlatması biraz uzun sürmüştü. Görüşünün netleşmesiyle karşısında oturan adamı farketmesi bir oldu. Yüzünü siyah, fötr bir şapkayla gizlemiş olan bu adam ilk başta onu şaşırtsa da aşırı bir tepki vermedi. Şapkanı çıkar lanet olası! Suratını görmek istiyorum! Adam, kızın düşüncelerini okumuş olsa gerek, gülümsedi ve hayır anlamında başını salladı. Kız, içten içe sinirlense de gözle görünür bir tepki vermemişti. Yıllardır suratını görmek istediği şu hayalin, bu isteğine karşılık vermeyeceğini biliyordu zaten. Hoş, suratını görerek hayalin babası olup olmadığını anlayabileceğini de sanmıyordu ya... En son 5 yaşında gördüğü bir adamı nasıl tanıyabilirdi? Adam, kızın elindeki parşomene dikti bakışlarını, ve o yumuşak, tanıdık sesiyle sordu;
"Vad ni planerar att göra åt det?"**
Kız ister istemez gülümsedi; aksansız bir İsveççe duyma isteğinin gerçekleşmesi hoşuna gitmişti hani. Fakat, sorunun cevabını bildiğini sanmıyordu. Ne yapabilirdi ki? Açıkça kovulmuştu evden. Artık bizimle yaşamanın uygun olacağını sanmıyorum. Ne diyebilirdi ki? Gidip malikanenin kapısında içeri alınmak için yalvaracağı yoktu ya... Bay Hjemstad ve annesinin mutlu olmasını dilemek ve bundan sonraki hayatını tek tabanca idare etmek zorundaydı. Fakat nasıl başlayacağı hakkında bir fikri var mıydı? Hayır.
"Gå till Norge!"***
Norveç mi? Ne alaka? Fakat adam çoktan yokolmuştu. Sağolsun, kafasındaki soru işaretlerine cevap bulmaktansa bir kaç tane daha eklemeyi borç bilmişti kendine. Masanın üstünde duran ateşviskisinin ne zaman geldiğinden haberi yoktu. Büyükçe bir yudum alıp sessizliğe gömüldü. Evet, belki de tam şu anda onu anlayabilecek birilerine ihtiyacı vardı. Fakat böyle birinin olduğuna inanmıyordu...
Hava kapalı, yağmurlu
İsteyen gelebilir [En fazla 2 kişi lütfen]
O kadar çok içmek istiyordu ki Hogsmeade'e giden taş yolda inatçı adımlarla ilerlerken. Bıraksalar oradaki tüm ateşviskisi stoklarını tüketene kadar içebilecekmiş gibi hissediyordu. Tatlı tatlı çiselemekte olan yağmur eşlik ediyordu karman çorman olmuş duygu ve düşüncelerine yol boyunca. O kadar dalgındı ki, şiddetli rüzgârdan korunmak için sarındığı pelerinin kapşonu açıldığında bunu farketmedi, ta ki elleri sırılsıklam olmuş saçlarına değene dek. Okkalı bir küfür yankılandı bomboş yolun çevresine âlelâde dizilmiş tepelerin eteklerinde. İngiltere... Niçin ondan her geçen gün biraz daha nefret etmek zorundaydı ki? Niçin sözde hiç uyumayan ülkede onu cezbedebilecek bir şeyler yoktu? Ya da, niçin Norveç'te okumak varken İngiltere'ye gelmek zorunda kalmıştı? Annesi... Bu düşünce, sol elinde tuttuğu eciş bücüş kağıt parçasını biraz daha sıkmasına neden olmuştu. Yüzünü ıslatmakta olan yağmura yardım etti gözlerinden süzülen bir kaç damla. Yaşamakta olduğu duygu seli az da olsun hafiflediğinde kendini Domuz Kafası'na giden dar sokakta buldu. Adımlarını biraz olsun yavaşlatıp, çiselemekte olan yağmurun son demlerinin tadına vardı bara varana dek. Üzerinde domuz kafası bulunan o tanıdık, eski amblemi gördüğünde durup üstünü başını düzelttikten sonra ağır, tahta kapıyı olabildiğine kuvvetli itti. Yavaş yavaş açılan kapıyı bir süre izledikten sonra içki kokusu ve hafif müziğin harmonisinde sarhoş olmuş mekâna attı adımını. Görünüşe göre, bugün burada olmak isteyen tek kişi kendisi değildi. Duvar dibine terkedilmiş tek boş masaya yöneldi hızlıca. Aksak, tahta sandalyeye oturduğunda bitkin ve sinirliydi.
"Birr adejviskii lüfen!.."
Aksanı karşısında şaşkına dönen garsonun tekinsiz adımlarla masadan uzaklaşmasını muzaffer bir edayla izledi. Tabii ki İngilizce'yi İsveç aksanıyla konuşmayacak kadar iyi biliyordu. Fakat sıkılmıştı İngilizlerin yapmacık tavırlarından, yapmacık dillerinden, yapmacık sevgilerinden ve beş para etmez asaletlerinden. Gerçekten hissettiklerini ve düşündüklerini söylemeyi beceremeyen bunca insanı barındıran bu topraklardan tiksiniyordu. Kendi dilinde konuşmayı, aksansız bir İsveççe duymayı o kadar özlemişti ki... Fakat, artık bu imkânsız gibi görünüyordu. Hâlâ avucunda sımsıkı tutmakta olduğu kağıda kaydı bakışları. Ellerini yavaş yavaş açtığında, tırnaklarının avucunu kanatmış olduğunu farkettiyse de aldırış etmedi. Yer yer kırmızı desenleri ve dağılmış mürekkebiyle elinde tutmakta olduğu parşomendeki yazıyı tekrar tekrar okudu. Oysa ki, her şey biraz olsun parlak görünüyordu, dersten çıkıp yatakhaneye doğru yönelttiğinde adımlarını. Dersler iyi gidiyordu ve mümkün olduğunca yalnız takılıyordu -ki bu sorun çıkarma riskini iyiden iyiye azaltıyordu. Yatakhaneye varıp da yatağının üstünde duran aptal posta güvercininden aldığı bu kağıt altüst etmişti, biraz da olsa düzene girmiş olan düşüncelerini.
"Fru Fritjof;
Jag är ledsen att behöva meddela er att snart jag gifte Lars Hjemstad. Och du är inte tänkt att leva med mig längre. Alla dina kostnader kommer att vara nöjda.
Din moder"*
Jag är ledsen att behöva meddela er att snart jag gifte Lars Hjemstad. Och du är inte tänkt att leva med mig längre. Alla dina kostnader kommer att vara nöjda.
Din moder"*
Ne anne ama... Masasına gelmiş olan ateşviskisini tek yudumda bitirip garsona bir tane daha getirmesini belirten bir el işareti yaptı. Uzun zamandır ateşviskisi içmediğinden, yakıcı tadın etkisini atlatması biraz uzun sürmüştü. Görüşünün netleşmesiyle karşısında oturan adamı farketmesi bir oldu. Yüzünü siyah, fötr bir şapkayla gizlemiş olan bu adam ilk başta onu şaşırtsa da aşırı bir tepki vermedi. Şapkanı çıkar lanet olası! Suratını görmek istiyorum! Adam, kızın düşüncelerini okumuş olsa gerek, gülümsedi ve hayır anlamında başını salladı. Kız, içten içe sinirlense de gözle görünür bir tepki vermemişti. Yıllardır suratını görmek istediği şu hayalin, bu isteğine karşılık vermeyeceğini biliyordu zaten. Hoş, suratını görerek hayalin babası olup olmadığını anlayabileceğini de sanmıyordu ya... En son 5 yaşında gördüğü bir adamı nasıl tanıyabilirdi? Adam, kızın elindeki parşomene dikti bakışlarını, ve o yumuşak, tanıdık sesiyle sordu;
"Vad ni planerar att göra åt det?"**
Kız ister istemez gülümsedi; aksansız bir İsveççe duyma isteğinin gerçekleşmesi hoşuna gitmişti hani. Fakat, sorunun cevabını bildiğini sanmıyordu. Ne yapabilirdi ki? Açıkça kovulmuştu evden. Artık bizimle yaşamanın uygun olacağını sanmıyorum. Ne diyebilirdi ki? Gidip malikanenin kapısında içeri alınmak için yalvaracağı yoktu ya... Bay Hjemstad ve annesinin mutlu olmasını dilemek ve bundan sonraki hayatını tek tabanca idare etmek zorundaydı. Fakat nasıl başlayacağı hakkında bir fikri var mıydı? Hayır.
"Gå till Norge!"***
Norveç mi? Ne alaka? Fakat adam çoktan yokolmuştu. Sağolsun, kafasındaki soru işaretlerine cevap bulmaktansa bir kaç tane daha eklemeyi borç bilmişti kendine. Masanın üstünde duran ateşviskisinin ne zaman geldiğinden haberi yoktu. Büyükçe bir yudum alıp sessizliğe gömüldü. Evet, belki de tam şu anda onu anlayabilecek birilerine ihtiyacı vardı. Fakat böyle birinin olduğuna inanmıyordu...
- Spoiler:
*Bayan Fritjof;
Bay Hjemstad ile yakında evleneceğimi ve artık bizimle yaşamanızın uygun olmayacağını bildirmek için yazıyorum. Tüm giderleriniz tarafımızdan karşılanacaktır.
Annen
**Planın nedir?
***Norveç'e git!