isimsiz



Join the forum, it's quick and easy

isimsiz

isimsiz

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

yok


2 posters

    Hiç uyumayan ülkede terkedilmek

    Sigrid Lilja Fritjof
    Sigrid Lilja Fritjof
    Ravenclaw 5. Sınıf Öğrencisi


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 157
    Taraf : Karanlık
    Rp Partneri : Baron Guillaume Seidx
    Patronus : -
    Lakap : Lille
    Ruh Hali : Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Defaul10
    Tanınmışlık : 8

    Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Empty Hiç uyumayan ülkede terkedilmek

    Mesaj tarafından Sigrid Lilja Fritjof Cuma Ağus. 21, 2009 12:07 am

    Cumartesi, akşamüstü
    Hava kapalı, yağmurlu
    İsteyen gelebilir [En fazla 2 kişi lütfen]


    O kadar çok içmek istiyordu ki Hogsmeade'e giden taş yolda inatçı adımlarla ilerlerken. Bıraksalar oradaki tüm ateşviskisi stoklarını tüketene kadar içebilecekmiş gibi hissediyordu. Tatlı tatlı çiselemekte olan yağmur eşlik ediyordu karman çorman olmuş duygu ve düşüncelerine yol boyunca. O kadar dalgındı ki, şiddetli rüzgârdan korunmak için sarındığı pelerinin kapşonu açıldığında bunu farketmedi, ta ki elleri sırılsıklam olmuş saçlarına değene dek. Okkalı bir küfür yankılandı bomboş yolun çevresine âlelâde dizilmiş tepelerin eteklerinde. İngiltere... Niçin ondan her geçen gün biraz daha nefret etmek zorundaydı ki? Niçin sözde hiç uyumayan ülkede onu cezbedebilecek bir şeyler yoktu? Ya da, niçin Norveç'te okumak varken İngiltere'ye gelmek zorunda kalmıştı? Annesi... Bu düşünce, sol elinde tuttuğu eciş bücüş kağıt parçasını biraz daha sıkmasına neden olmuştu. Yüzünü ıslatmakta olan yağmura yardım etti gözlerinden süzülen bir kaç damla. Yaşamakta olduğu duygu seli az da olsun hafiflediğinde kendini Domuz Kafası'na giden dar sokakta buldu. Adımlarını biraz olsun yavaşlatıp, çiselemekte olan yağmurun son demlerinin tadına vardı bara varana dek. Üzerinde domuz kafası bulunan o tanıdık, eski amblemi gördüğünde durup üstünü başını düzelttikten sonra ağır, tahta kapıyı olabildiğine kuvvetli itti. Yavaş yavaş açılan kapıyı bir süre izledikten sonra içki kokusu ve hafif müziğin harmonisinde sarhoş olmuş mekâna attı adımını. Görünüşe göre, bugün burada olmak isteyen tek kişi kendisi değildi. Duvar dibine terkedilmiş tek boş masaya yöneldi hızlıca. Aksak, tahta sandalyeye oturduğunda bitkin ve sinirliydi.
    "Birr adejviskii lüfen!.."
    Aksanı karşısında şaşkına dönen garsonun tekinsiz adımlarla masadan uzaklaşmasını muzaffer bir edayla izledi. Tabii ki İngilizce'yi İsveç aksanıyla konuşmayacak kadar iyi biliyordu. Fakat sıkılmıştı İngilizlerin yapmacık tavırlarından, yapmacık dillerinden, yapmacık sevgilerinden ve beş para etmez asaletlerinden. Gerçekten hissettiklerini ve düşündüklerini söylemeyi beceremeyen bunca insanı barındıran bu topraklardan tiksiniyordu. Kendi dilinde konuşmayı, aksansız bir İsveççe duymayı o kadar özlemişti ki... Fakat, artık bu imkânsız gibi görünüyordu. Hâlâ avucunda sımsıkı tutmakta olduğu kağıda kaydı bakışları. Ellerini yavaş yavaş açtığında, tırnaklarının avucunu kanatmış olduğunu farkettiyse de aldırış etmedi. Yer yer kırmızı desenleri ve dağılmış mürekkebiyle elinde tutmakta olduğu parşomendeki yazıyı tekrar tekrar okudu. Oysa ki, her şey biraz olsun parlak görünüyordu, dersten çıkıp yatakhaneye doğru yönelttiğinde adımlarını. Dersler iyi gidiyordu ve mümkün olduğunca yalnız takılıyordu -ki bu sorun çıkarma riskini iyiden iyiye azaltıyordu. Yatakhaneye varıp da yatağının üstünde duran aptal posta güvercininden aldığı bu kağıt altüst etmişti, biraz da olsa düzene girmiş olan düşüncelerini.
    "Fru Fritjof;
    Jag är ledsen att behöva meddela er att snart jag gifte Lars Hjemstad. Och du är inte tänkt att leva med mig längre. Alla dina kostnader kommer att vara nöjda.
    Din moder"
    *

    Ne anne ama... Masasına gelmiş olan ateşviskisini tek yudumda bitirip garsona bir tane daha getirmesini belirten bir el işareti yaptı. Uzun zamandır ateşviskisi içmediğinden, yakıcı tadın etkisini atlatması biraz uzun sürmüştü. Görüşünün netleşmesiyle karşısında oturan adamı farketmesi bir oldu. Yüzünü siyah, fötr bir şapkayla gizlemiş olan bu adam ilk başta onu şaşırtsa da aşırı bir tepki vermedi. Şapkanı çıkar lanet olası! Suratını görmek istiyorum! Adam, kızın düşüncelerini okumuş olsa gerek, gülümsedi ve hayır anlamında başını salladı. Kız, içten içe sinirlense de gözle görünür bir tepki vermemişti. Yıllardır suratını görmek istediği şu hayalin, bu isteğine karşılık vermeyeceğini biliyordu zaten. Hoş, suratını görerek hayalin babası olup olmadığını anlayabileceğini de sanmıyordu ya... En son 5 yaşında gördüğü bir adamı nasıl tanıyabilirdi? Adam, kızın elindeki parşomene dikti bakışlarını, ve o yumuşak, tanıdık sesiyle sordu;
    "Vad ni planerar att göra åt det?"**
    Kız ister istemez gülümsedi; aksansız bir İsveççe duyma isteğinin gerçekleşmesi hoşuna gitmişti hani. Fakat, sorunun cevabını bildiğini sanmıyordu. Ne yapabilirdi ki? Açıkça kovulmuştu evden. Artık bizimle yaşamanın uygun olacağını sanmıyorum. Ne diyebilirdi ki? Gidip malikanenin kapısında içeri alınmak için yalvaracağı yoktu ya... Bay Hjemstad ve annesinin mutlu olmasını dilemek ve bundan sonraki hayatını tek tabanca idare etmek zorundaydı. Fakat nasıl başlayacağı hakkında bir fikri var mıydı? Hayır.
    "Gå till Norge!"***
    Norveç mi? Ne alaka? Fakat adam çoktan yokolmuştu. Sağolsun, kafasındaki soru işaretlerine cevap bulmaktansa bir kaç tane daha eklemeyi borç bilmişti kendine. Masanın üstünde duran ateşviskisinin ne zaman geldiğinden haberi yoktu. Büyükçe bir yudum alıp sessizliğe gömüldü. Evet, belki de tam şu anda onu anlayabilecek birilerine ihtiyacı vardı. Fakat böyle birinin olduğuna inanmıyordu...

    Spoiler:
    Kitiara Psyche Lermontov
    Kitiara Psyche Lermontov
    Bitki Bilim Profesörü


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 53
    Rp Partneri : Yok.
    Yetenek : Şifa, kılık değiştirme.
    Kan Saflığı : Bilinmiyor.
    Lakap : Yeva.
    Soyunuz : Aitlik duygusu? Tek.
    Ruh Hali : Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Dusunc10
    Tanınmışlık : 10

    Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Empty Geri: Hiç uyumayan ülkede terkedilmek

    Mesaj tarafından Kitiara Psyche Lermontov Perş. Ağus. 27, 2009 3:21 pm

    Beş yıl… Evet, tam tamına bugünle birlikte beş yıl olmuştu alıştığı, yetiştirildiği, doğru ve yanlışı öğrendiği zehirli mekanından ayrılalı. Nasıl bir ayrılık ama! Bu beş yıl içinde türlü kurnazlıklarla peşinden izini sürenlerin akıllarını almış, her seferinde ölüme milimetreler kala onların pis ellerinden hayatını kurtarmayı başarmıştı. Şu son bir yıldır peşini bırakmış görünüyorlardı; ancak Kit bu sürenin yalnızca kendisine tanınan küçük bir ayrıcalık olduğuna inanıyordu. Yaptığı işlerin karşılığı olan bir ayrıcalık… Şimdi de hazır kendisine biraz olsun fırsat verilmişken toparlanmaya çalışıyordu. İngiltere’ye geleli çok olmamıştı ve bu kalabalık ülke saklanmak için uygun olduğundan daha da çekici geliyordu ona. Bu sebeple burada bir işe başlamış, farklı bir kimlikle farklı ülkelerden bitkibilimcilerle iletişim kurabileceği aktar dükkanına sahip olmuştu. İngiltere’de tanıştığı kimse bu Rus’un gerçek adını öğrenememiş, Kit de uzun zamandır kendisine Kitiara diye seslenildiğini duymamıştı. İngiltere’de bilinen adı Yeva’ydı. Bu ismi İspanya’da beraber yolculuk ettiği ve bu yolculuk sırasında pek çok kez hayatını kurtardığı yaşlı ama bir o kadar da kuvvetli olan Rus bir adam koymuştu ona. Hayat kurtaran kadın!

    Aldığı canların kefaretini hayat kurtararak ödediğini düşünüyordu. Rusya’dan kaçtığından beri yalnızca tek bir ölüme şahit olmuştu. Nestor… Yakışıklı Rus’un kanlı bedeni gözünün önüne geldiğinde son zamanlarda kendisine musallat olan baş dönmesiyle karşı karşıya kaldı yine. Geceleri Hogsmeade’in taş sokaklarını ufak bir ışıkla aydınlatan lambaya tutundu. Gözlerinin önündeki karartı gittiğinde yürümeye devam etti. İki haftadır çok özlü iksiri için hazırlıklarını tamamlamakla uğraşıyordu. Gerekli tüm malzemeler neredeyse toplanmıştı. Zarkanatlı sinekler, hardalotu, sülükler ve çobandeğneği zaten kendi dükkanında da kolaylıkla bulabileceği malzemelerdi. İki boynuzlu atın boynuzunun tozunu beraber seyahat ettiği o Rus adam kendisine hediye etmişti. Hoş, bir kavanoz onu ne kadar idare eder bilinmezdi; ancak önündeki beş değişim kadar iksiri tamamlamaya yetecekti. Onu asıl endişelendiren kanguru derisiydi. Geçenlerde dükkanına uğrayan Mısırlı bir gezgin, Kitiara’ya büyülenmiş gibi bakarak kendisi için temin edeceğini söylemişti. Zaten şimdi Hogsmeade’de de olmasının sebebi buydu. Adam bir hafta sonra Domuz Kafası’nda onu bekleyeceğini söylemişti.

    Domuz Kafası’nın çürük döşemesine adımını attığında içerideki koku midesinin kalkmasına neden olmuştu. Uzun zamandır yaptığı yolculuklar onu daha da hassas bir cadı haline getirmesine rağmen o bunu kabullenmek istemiyordu. Nefesini içinde hapsederek bar kısmına yöneldi. Burada alkol kokusu daha keskindi. Nefes alış-verişi normale döndükten sonra üzerindeki seyahat pelerininin başlığını çıkarıp, saçlarının dökülmesine izin verdi. Bununla birlikte baharatlı bir koku sardı çevreyi. Mısırlı misafirini beklerken saçı sakalı birbirine karışmış barmenden bir ateş viskisi istedi. Barmen daha önce buraya sıkça gelmiş olan kadını tanımış, ara ara dökülmüş dişlerini göstererek gülümsemişti. Kitiara ise yüzündeki donuk ifadeyi değiştirmeksizin çevresini gözlüyordu.

    Ateş viskisi geldiğinde kimin kılığına bürüneceğini düşünmeye başladı. Gözlerden uzak, dikkat çekmeyen biri olmalıydı. Bir ay sonra buradan ayrılıp kısa süreliğine çıkacağı gezide kimsenin gözünü almamalıydı. Ateş viskisini yudumlayıp bardaki karanlık büyücülere göz gezdirirken en köşedeki tek kişilik masada oturan genç bir kızı fark etti. Yüzündeki donuk beyaz ifade onun niçin yaşıtları gibi üç süpürgede değil de burada takıldığını açıklar gibiydi. Gözlerini kızdan alıp kapıya dikmişti şimdi de. Neredeydi bu Mısırlı? Öylesine verilmiş bir söz müydü bu? Kitiara ekilmenin verdiği sinirle bir ateş viskisi daha istedi barmenden. Bu hafta içerisinde kanguru dersini bulması şarttı, yoksa şu son iki haftada yaptıkları boşa gidecek en kötüsü de kendi yüzüyle seyahat etmek zorunda kalacaktı. Çaresizce dükkanın içine göz gezdirirken yeniden kız takıldı gözüne. Gençti, evet ve büyük ihtimalle hatta kesinlikle Hogwarts’ta okuyordu. Hogwarts… En güvenli, en çeşitli… Aklından geçenler yüzünde kurnaz bir gülümseme bıraktı. Kitiara oturduğu yüksek iskemleden kalkıp, dikkat çekmemeye çalışarak dükkanın köşesindeki masaya, kızın yanına ilerledi. Bir kızın dikkatini nasıl çekerdi? Nasıl kendine güvenmesini sağlardı? Belki burada bulunma sebebi hakkında elinden bir şeyler gelebilirdi.

    “Selam genç bayan.” Kızın yüzü kendisine dönünce hiç sormadan yandaki masadan bir sandalye çekip, kızın hemen yanına kuruldu. “Açıkçası burada sık sık Hogwarts’tan öğrenciler görmüyorum.” Mavi gözleri daha da belirginleşircesine açılmış, kırmızı dudakları masum bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. “Bir sorun mu var?” Tok, narin sesi kısılmış, bir sır verircesine gizlenmişti.
    Sigrid Lilja Fritjof
    Sigrid Lilja Fritjof
    Ravenclaw 5. Sınıf Öğrencisi


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 157
    Taraf : Karanlık
    Rp Partneri : Baron Guillaume Seidx
    Patronus : -
    Lakap : Lille
    Ruh Hali : Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Defaul10
    Tanınmışlık : 8

    Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Empty Geri: Hiç uyumayan ülkede terkedilmek

    Mesaj tarafından Sigrid Lilja Fritjof Perş. Ağus. 27, 2009 9:32 pm

    Eğer kısacık ömrünüz sadece art arda gelen sorunlar silsilesinden ibaretse, herhangi bir şeyi sorun olarak adlandırmak garip gelir; çünkü hayatınızın tek gerçekliğidir o. Henüz annesinin yumurtalıklarından atılıp, umuyor ki babası olduğunu söyledikleri kişinin spermiyle döllendikten ve birey olma yolunda adımı attığından beri karşılaşmakta olduğu tek gerçeklikti sorun. Nasıl olup da bu kadar talihsiz iken o döl yatağında döllenebildiği ise bir muammadan ibaretti tabii. Belki de, anne karnında gelişiminin yavaş olduğunu iddia eden o şifacı yüzünden başlamıştı tüm bunlar; "Normal doğum tarihinden bir kaç gün sonra alalım bebeği." cümleleri ağzından dökülürken tüm bu sorunların başlamasına sebebiyet vermiş olamaz mıydı? Ah, sadece o üç gün gecikme yüzünden anneciğinin rahmini yırtarak, kendine karşı bir ilk antipati oluşturuvermişti, daha varlığından bile emin olamadan. Eğer bir cadıyla büyücünün kızı olmasaydı, boynuna dolanan göbek kordonu sayesinde henüz gözlerini açmadan göçüp gitme şansı olabilirdi. Ama, "talihsizlik" denilen o illetin peşini bırakmaya niyeti yoktu ki... Tam otuz sekiz aylıkken, sözde aile dostu olan şifacıları, annesinin kışkırtmalarıyla Sigrid'nin otistik olduğunu iddia edip, onu Amerika'da bir enstitüye göndermeleri için ısrar ettiklerinde karşı çıkan babası olmasaydı, belki de çoktan unutmuş olacaktı sadece biyolojik annesi olan o şerefsizi. "Bay Hjemstad; aile dostumuz, mükemmel bir şifacıdır." derdi bayan biyo-anne her fırsatta. Yatakta da gayet iyiydi herhâlde, iş evlenmeye vardığına göre... Sigrid'ye iyilik yaptığını düşünerek enstitüye gitmesini engel olan sevgili babası, o kadından kurtulmak için çekip gittiğinde kızı sorunlarıyla terkedivermişti işte. Sadece bunlar mı? Hepsini anlatmaya kalksa, on beş sene boyunca konuşması gerekebilirdi; bir daha hiçbir şey duymak istemeyebilirdiniz ardından. Kulaklarınızı o yumuşak, donuk fakat aynı zamanda can sıkıcı olabilecek kadar soğuk sesiyle rahatsız etmek istemediğinden susmayı tercih eder Sigrid. Aksi taktirde, susturucu yahut unutturucu bir büyü yapmak zorunda kalabilirsiniz, fakat yaşadıklarını unutmak istediğini de sanmıyor. Baştan sona sorun olan hayatını böyle kabul edip, gidebildiği yere kadar gitmeye kararlı görünüyor şimdilik.

    Sorun sözcüğü yerine uzun zamandır hayat sözcüğünü kullanmasındandı şaşkınlığı, uzun boylu, soluk benizli güzel bir kadın ona sorunu olup olmadığını sorduğunda. Hemen cevap vermek yerine kuzeyli olduğundan adı gibi emin olduğu kadını süzerek zaman kazanmanın iyi olacağı kanısındaydı. Saklamaya çalışsa da kendini sezdiren sert vurgularıydı geldiği yeri ilk olarak açığa vuran. En az sert ve donuk yüz hatları kadar sert bir kalbi olduğunu söyleyebilecek kadar iyi bir gözlemciydi Sigrid.. Düzgün hatlı, ince vücuduna ve suratına bakıldığında ise, kolayca kadının Rus olduğunu söyleyebilirdi. Fazla yaşlı durmuyordu; kuzeyli kadınlar yaşlarını gizlemede büyük bir beceriye sahiptirler gerçi. Yine de, çok fazla şey yaşamış olduğunu anlayabilmeniz için gözlerindeki buz perdesinin ardına bakmanız yeterliydi. Kadına karşı hissettiği yakınlık duygusu, ondan uzak durmasını söyleyen hissi doğruluyordu. Evet; şu an olduğu gibi olmaktan oldukça mutluydu, fakat bu kendi gibi birinden korkmamasını gerektirmiyordu ki. Ateşviskisinden büyükçe bir yudum alırken hayır anlamında başını salladı. Sert viskinin boğazından geçişinin yarattığı hazzı duyumsadıktan sonra, biraz çatallı bir sesle sordu; "Olması mı gerekiyor?Aksine, sorunu varmış gibi duran sensin gibi geldi bana." Aniden, masanın üzerinde avucundan bulaşan kanlar yüzünden daha da zavallı görünen buruş buruş baykuş postası çarptı gözüne. Aldırış etmedi; kadının İsveççe bilme ihtimali olduğunu sanmıyordu.
    Kitiara Psyche Lermontov
    Kitiara Psyche Lermontov
    Bitki Bilim Profesörü


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 53
    Rp Partneri : Yok.
    Yetenek : Şifa, kılık değiştirme.
    Kan Saflığı : Bilinmiyor.
    Lakap : Yeva.
    Soyunuz : Aitlik duygusu? Tek.
    Ruh Hali : Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Dusunc10
    Tanınmışlık : 10

    Hiç uyumayan ülkede terkedilmek Empty Geri: Hiç uyumayan ülkede terkedilmek

    Mesaj tarafından Kitiara Psyche Lermontov Cuma Ağus. 28, 2009 4:29 pm

    Soruya soruyla cevap vermek… Gizlenen şeyler karanlıkta kalmak istediklerinde hayır gibi kısa ve net bir cevaba bürünmek yerine bir sorunun arkasında saklanırlar. Kitiara da sever gerçek cevabı dolandırarak vermeyi, karşısındakinin istediğini geciktirmeyi, onu daha çok arzulamasını istemeyi. Genç Rus, kızın sorusunu yine aynı masum gülümsemeyle karşılamayı tercih ettiğinde laf döndürme olayına devam edeceği anlaşılıyordu. “Ben de bir sorun olmamasını dilerim; ancak gerekliliğini gösteren birkaç kanıtı da göz ardı edemem doğrusu.” Uzun, kemikli, beyaz parmakları bir ritim tutturmuşçasına yer yer tahta kuruları tarafından istilaya uğramış masaya çarpıyor, uzun kırmızı eteğiyle örtülü dizi de bu ritme ayak uyduruyordu. Genellikle sinirlendiğinde yapardı bu hiperaktif çocuklara özgü hareketleri; ancak şimdi garip bir şekilde ruhunu saran telaş yüzünden böyleydi. Telaşlanmasını gerektiren bir şey yoktu görünürde. Yalnızca kıza dair bir sohbetti bu. Bir sohbet? Hayır daha fazlası. Kitiara’nın gözleri daha fazlasını istediğini göstermek istercesine parlıyordu. Hogwarts… Daha önce nasıl düşünememişti? “Bir kere bir sorunla boğuşmayan hangi öğrenci, arkadaşlarının sohbetlerinden kaçıp, bu leş kokan yere vücudunun her bir hücresini ateş viskisiyle tanıştırmaya gelir ki?”

    Söyledikleriyle birlikte yanındaki güzel, ara ara kızıllığa bürünmüş saçlara sahip, donuk suratlı kız gitmiş yerine aynı donuklukta sarışın, büyük mavi gözlü bir kız gelmişti. Bu Kitiara’nın Hogwarts’a gittiği zamanlardaki haliydi. Andrei’den uzak kaldığını yakınıyordu yanında çaresizce onu dinleyen Nestor’a. İleride Andrei ile yapacaklarından behsediyordu. 'Biliyor musun Nestor, Gavrie topluluğu bıraktığında bizi Andrei’ye teslim edeceğini söyledi. İşte o zaman istediğimizi yapacağız. Zehirler yerine farklı iksirlere kafa yorarım. Anderi geçen yolladığı postada okul bitince benimle evleneceğini söyledi.' Kitiara’nın gençliğinde söylediği bu umut dolu sözleri şimdi ona saçmalıktan ibaret geliyordu. Yeniden şimdiki zamana döndüğünde, yanakları kıpkırmızı olmuş sönük çehresine renk gelmişti. ‘Benimle evlenecek, Nestor. Andrei benimle evlenecek.’Evet, evlenecek hatta daha sonra seni kabuslarla dolu geceler geçireceğin, karanlık bir odada hapsedecek. Yalnıza zehir yaptığında kurtulacaksın o karanlık odadan. Sorunlu biri gibi davranmayı kesip barmenden bir ateş viskisi istedi. Gözlerini yeniden masaya çevirdiğinde daha önce dikkatini çekmeyen bir parşömen parçası takıldı gözüne. Üzerindeki yeni kan izleri daha da meraklandırdı onu; ancak posta anlamadığı bir dilde yazılmıştı. Bir diğer kanıt olarak bu kanla süslenmiş parşömeni gösterecekti ama vazgeçti. Genç kız zaten ona baktığını görmüş olmalıydı, anlatmak istiyorsa bir başka söze gerek kalmadan bahsederdi sorunlarından. Ateş viskisi masalarına ulaşınca büyük bir yudum aldı ve alkol kokan havaya katkı sağlayarak konuşmaya başladı: “Benim sorunum… Evet bir sorunum var ve hatta onun için buradayım. Lanet olası Mısırlı bir gezgin bugün bana iksir yapmam için birkaç malzeme getirecekti; ancak gördüğün gibi ekildim!” Kızgın olmasına rağmen inanılmaz derecede rahat söylemişti bunları. “Umarım şu anda bulunduğu seyahatte yaratıklara yem olur!” Dirseğini masaya, yüzünü de eline dayamıştı. Şimdi parmakları yüzünde dans ediyordu.

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 7:37 am